Gün, Lizbon’un taş sokaklarında, dar geçitlerinde yankılanan kahkahalarla başladı. Dört gün boyunca şehrin rüzgârını yüzümüzde hissettik, o eski binaların gölgelerinde dinlendik, gün batımlarını seyrettik. Neslihan ve Sefa, düğün telaşını geride bırakmış, hayatlarının en güzel tatiline çıkmışlardı. Balayıydı bu, ama aynı zamanda bir masalın başlangıcıydı.
Lizbon, yalnızca bir şehir değildi; bir ruh, bir melodi, bir şiirdi. Tejo Nehri’nin kıyısında yürüdüğümüzde, denizden gelen tuzlu esinti gelinin duvağını hafifçe havalandırdı. Gözlerinde bir ışıltı, yüzlerinde tarifi zor bir mutluluk vardı. Fotoğraf makinemi kaldırdım ve tam o anı yakaladım. Çünkü aşk, bazen en küçük detaylarda saklıydı.
Alfama’nın yokuşlarında, tramvayların sarı rengiyle buluştuğumuzda, sanki zaman yavaşladı. Tarihî binaların arasında, yüzyıllardır anlatılan hikâyelere bir yenisini ekledik. Sefa, Neslihan’a bir şeyler fısıldadı, Neslihan kahkahayla karşılık verdi. Işık tam da olması gerektiği gibi süzülüyordu; Lizbon, bu aşka şahitti.
Belem Kulesi’nde, gün batımıyla birlikte kızıl bir gökyüzü izledik. Neslihan, gelinliğiyle rüzgâra meydan okur gibi kuleye yaslandı, Sefa ise onu hayranlıkla izliyordu. O anın sonsuza kadar süreceğini düşündüm. Fotoğraf çekmek, zamanın içinden bir ânı çalmak gibiydi ve biz, en güzel anları yanımıza alıyorduk.
Geceleri Fado müziğiyle dolu küçük sokaklarda yürüdük. Şehir, romantizmin ta kendisiydi. Kahkahalarımız, Lizbon’un eski taş duvarlarına kazındı sanki. Dört gün boyunca sadece fotoğraf çekmedik; dost olduk, hikâyeler anlattık, yaşadık. Neslihan ve Sefa, sadece karelerde değil, kalbimde de unutulmaz bir yer etti.
Lizbon’un büyüsünü iliklerimize kadar hissettiğimiz anlardan biri de Pena Sarayı’nda yaşandı. Masallardan fırlamış gibi görünen bu rengârenk sarayın her köşesi, tarihin ve romantizmin izlerini taşıyordu. Sarının, kırmızının, mavinin iç içe geçtiği duvarların önünde Neslihan ve Sefa’nın gözlerindeki heyecanı yakaladım. Burada, rüzgâr bile bambaşkaydı; eski zamanların fısıltılarını taşıyordu. Lizbon’un bu en görkemli yapılarından birinde aşklarını ölümsüzleştirmek, onlara da bana da unutulmaz bir anı oldu.
Sonrasında rotamızı Avrupa’nın en batı noktasına çevirdik: Cabo da Roca. Sonsuzluğa uzanan kayalıklar, aşağıda köpüren Atlantik Okyanusu ve ufukta süzülen martılar… Burası, dünyanın kenarında duruyormuşsunuz hissi veren, nefes kesici bir noktaydı. Neslihan ve Sefa, okyanusun sert rüzgârına karşı birbirlerine daha sıkı sarıldılar. Doğanın büyüsüyle aşkın gücü burada birleşti.
Kayaların üzerinde yürürken, güneş ufukta alçalmaya başlamıştı. O an, ışık en doğru yerden vuruyordu; Neslihan’ın saçları rüzgârda dans ediyor, Sefa onu hayranlıkla izliyordu. Deklanşöre bastım ve o ânı ölümsüzleştirdim. Lizbon’un romantik sokaklarından Pena Sarayı’nın masalsı atmosferine, Cabo da Roca’nın vahşi güzelliğine kadar her yerde, bu aşkın izleri kalmıştı. Onlar balaylarından ömür boyu hatırlayacakları anılarla dönerken, ben de bu masalın bir parçası olmaktan mutluluk duyuyordum.
Son gün, Lizbon’un o meşhur kırmızı çatılı evlerine son kez baktığımızda, içimde tatlı bir hüzün vardı. Ama biliyorum ki bu şehir onların aşkına fısıldamaya devam edecek. Şimdi onlar balaylarının hatıralarını yanlarına alıp yeni bir hayata başlıyorlar. Ve ben? Onların gülüşlerinden, aşklarından ilham alarak yeni aşklar, yeni masallar yakalamaya devam edeceğim.
Lizbon’un altın ışığında, bir aşk daha ölümsüzleşti.
Bi de ben tek çekileyim! :)
“İstanbul Düğün Hikayesi Fotoğrafları, Türkiye’nin Düğün Fotoğrafçısı, Lizbon Portekiz Düğün Fotoğrafçılığı ”
Böyle bir düğün fotoğraf çekiminin fiyatı için iletişime geçebilirsiniz. Yurtdışı Çekimi paketini tavsiye ediyoruz.
“Düğün Fotoğrafçısı istanbul , Düğün Fotoğrafçısı Fiyat, Düğün Fotoğrafları”
ismailozyurtcom@gmail.com
0 532 510 16 71
Comment
Çekim teknikleri hakkında biraz bilgi paylaşımı da olsaydı keşke , emeğinize sağlık